Son günlerde yaşanan olaylar, Ortadoğu'daki gerginliğin yeniden tırmanabileceğine dair endişeleri artırıyor. Özellikle ABD basını, İsrail ve İran arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında dikkat çekici dört emareyi sıraladı. Bu emarelerin ne anlama geldiği, bölgedeki dinamiklerin nasıl şekilleneceği ve olası sonuçları konusunda bilinmesi gerekenleri derledik.
Birincisi, İran’ın nükleer programındaki ilerlemeler, uluslararası toplumun dikkatini çekerken, İsrail’in bu duruma karşı kaygılarını da artırdı. İran’ın nükleer silah geliştirme potansiyeli, İsrail için bir tehdit oluşturuyor. 2023 yılı itibarıyla nükleer anlaşmanın çökmesiyle birlikte, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokları kaygı verici bir hızla artmaya devam ediyor. İsrail, bu durumu durdurmak amacıyla çeşitli askeri ve siber operasyonlar gerçekleştirdi. Ancak bu tür operasyonlar, İran’ın tepkisini çekebilir ve çatışmayı daha da derinleştirebilir.
İkinci emare, uluslararası müzakerelerin durma noktasına gelmesi. İran ile Batılı güçler arasında yürütülen nükleer müzakerelerin bir türlü sonuçlanmaması, gerginliği artırıyor. İsrail, İran'ın müzakere masasında kazandığı zaman dilimlerinin, nükleer silah edinme çabalarını güçlendirerek daha büyük bir tehlike oluşturduğunu düşünüyor. Bu belirsizlik ortamı, her iki tarafın da karşılıklı provokasyonlarda bulunmasına zemin hazırlıyor.
Üçüncü emare, bölgedeki askeri hareketlilik. İsrail Savunma Kuvvetleri, son dönemde İran’a karşı yapılan askeri tatbikatlarını artırdı. Bu tatbikatlar, İran’ın nükleer altyapısına yönelik doğrudan bir saldırı planının işareti olarak yorumlanıyor. Ayrıca, İsrail’in Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriyle askeri ve istihbarat iş birliğini güçlendirmesi, İran’ın stratejisine karşı alınan bir önlem olarak öne çıkıyor. Ara sıra yapılan ortak tatbikatlar, bu ülkelerin İran karşısındaki tutumlarını pekiştirirken, Tahran’ın bu duruma nasıl tepki vereceği merak ediliyor.
Dördüncü emare ise, İran’ın bölgede aktif olarak desteklediği milis grupların faaliyetleri. İran, Lübnan'daki Hizbullah, Irak’taki Haşdi Şabi ve Suriye’deki milis güçlerle olan ilişkilerini güçlendirirken, bu grupların İsrail’e karşı düşmanca tutumları dikkat çekiyor. Örneğin, son dönemde Irak ve Suriye üzerinden gerçekleştirilen saldırılar, Tahran’ın bu gruplar aracılığıyla İsrail’e yönelik birleşik bir cephe oluşturma çabalarını gösteriyor.
Peki, tüm bu gelişmeler ışığında ne beklenebilir? Eğer taraflar arasında diplomatik bir çözüm yolu bulunamazsa, gerginliklerin bir savaşa dönüşme ihtimali söz konusu. Uluslararası toplum, bu tür bir çatışmanın hem bölgesel hem de küresel sonuçları olabileceğinin farkında. Dolayısıyla, daha fazla tansiyon yükselmeden ve çatışmalar patlak vermeden önce diyalog ve müzakerelerin yeniden başlaması büyük önem taşıyor.
Özetle, İsrail ve İran arasındaki gerilimin yeniden savaşa dönüşme ihtimali, özellikle ABD basınının kaydettiği emareler ışığında giderek artıyor. Ancak, bu durumu yönetmek ve çatışmanın önünü almak için uluslararası aktörlerin devreye girmesi hayati önem taşıyor. Ortadoğu’daki dengeyi sağlamak için diplomasi ve iş birliği ön planda tutulmalıdır.